Халықаралық ғылыми-тәжірибелік конференциясының материалдары



Pdf көрінісі
бет25/113
Дата15.02.2024
өлшемі5.11 Mb.
#491930
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   113
АЛАШ МҰРАТЫ ЖӘНЕ ТӘУЕЛСІЗДІК ҚҰНДЫЛЫҒЫ 29 09 2022

a-Alfabe ile ilgili çalışmalar 
b-Okullar için ders kitapları 
c-Yazı, imla terminoloji ile ilgili çalışmalar 
d-Halk eğitimi ve kültürle ilgili çalışmalar 
1895-1909 yılları arasında çeşitli yerlerde öğretmenlik yapan Ahmet 
Baytursunoğlu, bu sayede Kazak dili üzerine büyük tecrübe kazanmıştır. Kazak 
çocuklarına okuttuğu Kazak ve Tatar dilindeki Arap harfli alfabenin iyi ve eksik 
yönlerini çok iyi biliyordu. Bu dönemde Kazak çocukları için iyi bir eğitim ve öğretim 
sistemi geliştirmeyi planladı. Nogayca ve Tatarca olarak adlandırılan Arap harfli 
alfabeyi Kazak yazı diline göre düzenlemeyi ve imlayı belirlemeyi kafasına koydu. 
Ahmet Baytursunoğlu 1910’larda Arap yazısını Kazak Türkçesine uyarladı; 
bunun için alfabe konusunun ağırlıkta olduğu, okullar için yazdığı ilk kitap olan 
“Okuv Kuralı” yayınladı. Baytursun alfabesi Türki’den ayrı olarak doğrudan doğruya 
Kazakçanın yazıldığı ilk alfabedir. Şunu da özellikle belirtelim ki, Çarlık döneminde, 
19. yüzyıl ortalarında Kazak Türkçesinin yazı dili olması için birçok çaba harcandı. 
Bu dönemde Rus Türkologları Kırgızca veya Kazak-Kırgızca adını verdikleri Kazak 
metinlerini Rus alfabesiyle (Kiril) yayınladıkları ilmi eserlerde ilk kez yazdılar. 
Ahmet Baytursunoğlu tarafından hazırlanmış alfabede Kazak konuşma dilinin sesleri 
ve ses yapısı esas alınmıştır. 
Alim, 24 harfli Türki yazıdan 16 işareti alır, yine Arap yazısına dayalı 8 işareti 
kendisi icat eder, yine 24 harfli bir alfabe oluşturur. Bu alfabedeki seslerin 5’i sesli, 
17’si sessiz, 2’si yarı seslidir. Baytursunoğlu’nun bu alfabesi ilk olarak Orenburg’ta 
1912 yılında basıldı. Bundan önce Kazakistan’da Tatar dili etkisinden kurtulmak ve 
yenilik yapmak için biri 1906 yılında Kazan’daki “Örnek” basmasında (matbaasında) 
“Kazak Alfabesi” adıyla, diğeri Baytursunoğlu alfabesiyle hemen ayın zamanda 
Ufa’da “Şarık” basmasında çıkmış, iki ayrı, yeni alfabe denemesi de yapılmıştır. 


45 
1924 yılı Temmuz ayında Orenburg’da Kazak-Kırgız aydınlarının birinci 
kurultayı toplanır. Toplantının alfabe ile ilgili oturumunda Ahmet Baytursunoğlu 
birbildiri sunar. O, öncelikle Latin alfabesine geçmek istemenin aceleye 
getirilmemesini, bu düşüncede olanların henüz yeterli çalışmaları yapmadıklarını 
düşündüğünü söyler. Bunun yerine zaten kullanılan Arap alfabesinin bir takım 
kusurlu ve eksik yönlerinin düzeltilmesinin hem kolay hem de akıllıca olacağını 
anlatır. Baytursunoğlu iyi bir alfabenin en önemli özelliğinin; dildeki sesleri 
karşılaması yanında kolay öğrenilmesi ve kullanılması, hızlı yazılabilmesi, harflerin 
ayrı ayrı göze görünmesi, basım ve yayım işlerine de uygun olmasışeklinde açıklar. 
Sözlerine: “Hazırladığımız Kazak alfabesinden daha iyisi şimdilik yok. Latin’e de 
geçsek o, bundan daha iyi olamaz. Bu nedenle Latin’e geçmek niye?” diyerek son vermiştir.
O, aynı toplantıda, Kazaklarda alfabe değişikliği ile ilgili olarak; “...Arap harfinin bir 
noksanı; her bir harfin üç-dört türlü yazılışı var. Bu eksiklikleri ortadan kaldırmak alfabe 
değiştirmekten daha kolay. Bazı reformlarla bu alfabeyi daha kullanılabilir bir şekle 
getirelim. Bir de bu alfabeyle basım işlerini yapabiliyoruz ve bunun içinbir sürü masraf 
yaptık. Eğer Latin’e geçersek bunları yenilememiz gerek, dolayısıyla ekonomik olarakda 
Latin’e geçiş bize ağır olacak.” şeklinde görüş bildirmiştir. 
Toplantıda alfabe konusunda ateşli tartışmalar yaşanır. Ahmet’i destekleyenler 
çeşitli gerekçeler söyleyip, yeni alfabeye karşı olduklarını bildirirler. 
Bu tartışmalar; “Bu zamana kadarki yaşayan medeniyetimizden, manevi 
zenginliğimizden neden ayrılalım?” demeye kadar ilerler. Toplantı sonucunda oylama 
yapılır. Oylar eşit çıkar. Her iki tarafın ortak kararıyla ileriki bir zamanda yeni bir 
toplantı düzenlenmesine ve bu toplantıda bulunmayan Türkistan Cumhuriyeti çatısı 
altındaki Sirderya, Yedisu eyaletleri ile Karakalpak, Kurama, Astrahan Kazaklarının 
temsilcilerinin de katılımının sağlanıp, konunun tekrar tartışılması kararlaştırılır. Sonuç 
olarak her kesimin kabul ettiği alfabe belirlenene kadar edebi ve diğer yazılı eserlerde 
her kesimin kendince alfabe kullanması oy çokluğuyla kabul edilir. 1924 yılında 
Orenburg’da gerçekleşen bu ilk Kazak-Kırgız bilim adamları kurultayından sonra 
Baytursunoğlu alfabesi Kazakistan Kazakları için resmi alfabe olarak kabul edilmiştir. 
1928’de Latin alfabesinin kabulüne kadar da geçerliliğini koruyan bu alfabeyi 
Baytursunoğlu, gayri resmi olarak, ta 1913 yılından beri, yayınlamaya başladığı Kazak 
gazetesi sayfalarında ve yazdığı kitaplarda kullanıyordu. 1924 yılında resmileşene kadar 
Baytursunoğlu’nun kendi eserlerinde vegazetesinde gayri resmi olarak kendi alfabesini 
kullanması, Kazak aydınlarının ilk kurultayı sonunda her bölgenin yazılı metinlerinde 
kendilerine uygun alfabeyi kullanması yönünde alınan karar bize gösteriyor ki Kazaklar 
arsında alfabe konusunda ciddi sorunlar bulunmaktaydı. Bizim düşüncemizce bu 
sorunların temelinde Çarlık döneminden beri Rus-Kazak okulları ve özellikle 
İlminskiy’in Orta Asya Türk birliğini koparmak maksadıyla her kavme ayrı alfabe 
oluşturma çabaları sonucunda olmuştu. Baytursunoğlu’nun da daha 1896’da Alektorov 
ile yaptığı görüşmede İlminskiy’in başını çektiği misyonerlik çalışmalarının gerçek 
yüzünü öğrendiğini biliyoruz. 
Bolşevik Rusya döneminde, Türk dilleri üzerinde yapılması düşünülen tahribat, 
Çarlık dönemine göre daha da şiddeti artırılarak hızlı bir şekilde uygulanmıştır. 
Ruslar, 1928’de Türkler için Kiril harfleriyle karışık bir Latin harfleri sistemini 
uygulamaya başlarlar. Rusların önde gelen dil bilginlerinden olan Polivanov, 


46 
İlminskiy’den bayrağı devr alan kişidir. Polivanov, 1927’de Şark İnkılabı 
mecmuasında Rus ve Türk dilleri üzerine ve bilhassa Türk dilinin Rusça’nın tesirinde 
nasıl kalabileceği hakkında yazılar yazmıştır. Kiril Latin karışık alfabe hazırlanırken 
Türk lehçelerine uygulanan alfabelerin bazı noktalarda bir birinden farklı olmalarına 
dikkat edilmiştir. Burada güdülen maksat gün gibi aşikardır; Türk lehçelerini alfabe 
bakımından da ayırmak, dil birliğini bozmak. Türkiye’de Latin alfabesi uygulamaya 
konduktan sonra, Rus idaresindeki Türklerle, Türkiye Türkleri’nin biraz farklı da olsa 
ortak alfabeye sahip olmaları, Türkiye’nin Türkistan’da ve Kafkaslar’da nüfuzunun 
hızla artmasına sebep olmuştur. Bu durum Rusları son derece tedirgin etmiştir. 
Sonuçta Ruslar, 1940-1941 yıllarında her Türk lehçesi için birbirinden farklı, Kiril 
alfabesi uygulamaya başlamışlardır. Latin alfabesi ile yazılan kitaplar toplatılarak 
imha edilmiştir. İşin en kötü tarafı ise her Türk cümhuriyetinde farklı bir alfabenin 
kabül edilmesi ve kullanılması olmuştur. 
Yukarıda belirttiklerimizi kısaca bu şekilde özetleye biliriz: “Çarlık Rusyası 


Достарыңызбен бөлісу:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   113




©dereksiz.org 2024
әкімшілігінің қараңыз

    Басты бет