45
1924 yılı Temmuz ayında Orenburg’da Kazak-Kırgız aydınlarının birinci
kurultayı toplanır. Toplantının alfabe ile ilgili oturumunda Ahmet Baytursunoğlu
birbildiri sunar. O, öncelikle Latin alfabesine geçmek istemenin aceleye
getirilmemesini, bu düşüncede olanların henüz yeterli çalışmaları yapmadıklarını
düşündüğünü söyler. Bunun yerine zaten kullanılan Arap alfabesinin bir takım
kusurlu ve eksik yönlerinin düzeltilmesinin hem kolay hem de akıllıca olacağını
anlatır. Baytursunoğlu iyi bir alfabenin en önemli özelliğinin; dildeki sesleri
karşılaması yanında kolay öğrenilmesi ve kullanılması, hızlı yazılabilmesi, harflerin
ayrı ayrı göze görünmesi, basım ve yayım işlerine de uygun olmasışeklinde açıklar.
Sözlerine: “Hazırladığımız Kazak alfabesinden daha iyisi şimdilik yok. Latin’e de
geçsek o, bundan daha iyi olamaz. Bu nedenle Latin’e geçmek niye?” diyerek son vermiştir.
O, aynı toplantıda, Kazaklarda alfabe değişikliği ile ilgili olarak;
“...Arap harfinin bir
noksanı; her bir harfin üç-dört türlü yazılışı var. Bu eksiklikleri ortadan kaldırmak alfabe
değiştirmekten daha kolay. Bazı reformlarla bu alfabeyi daha kullanılabilir bir şekle
getirelim. Bir de bu alfabeyle basım işlerini yapabiliyoruz ve bunun içinbir sürü masraf
yaptık. Eğer Latin’e geçersek bunları yenilememiz gerek, dolayısıyla ekonomik olarakda
Latin’e geçiş bize ağır olacak.” şeklinde görüş bildirmiştir.
Toplantıda alfabe konusunda ateşli tartışmalar yaşanır. Ahmet’i destekleyenler
çeşitli gerekçeler söyleyip, yeni alfabeye karşı olduklarını bildirirler.
Bu tartışmalar;
“Bu zamana kadarki yaşayan medeniyetimizden, manevi
zenginliğimizden neden ayrılalım?” demeye kadar ilerler. Toplantı sonucunda oylama
yapılır. Oylar eşit çıkar. Her iki tarafın ortak kararıyla ileriki
bir zamanda yeni bir
toplantı düzenlenmesine ve bu toplantıda bulunmayan Türkistan Cumhuriyeti çatısı
altındaki Sirderya, Yedisu eyaletleri ile Karakalpak, Kurama, Astrahan Kazaklarının
temsilcilerinin de katılımının sağlanıp, konunun tekrar tartışılması kararlaştırılır. Sonuç
olarak her kesimin kabul ettiği alfabe belirlenene kadar edebi ve diğer yazılı eserlerde
her kesimin kendince alfabe kullanması oy çokluğuyla kabul edilir. 1924 yılında
Orenburg’da gerçekleşen bu ilk Kazak-Kırgız bilim adamları kurultayından sonra
Baytursunoğlu alfabesi Kazakistan Kazakları için resmi alfabe olarak kabul edilmiştir.
1928’de Latin alfabesinin kabulüne kadar da geçerliliğini koruyan bu alfabeyi
Baytursunoğlu, gayri resmi olarak, ta 1913 yılından beri, yayınlamaya başladığı Kazak
gazetesi sayfalarında ve yazdığı kitaplarda kullanıyordu. 1924 yılında resmileşene kadar
Baytursunoğlu’nun kendi eserlerinde vegazetesinde gayri resmi olarak kendi alfabesini
kullanması, Kazak aydınlarının ilk kurultayı sonunda her bölgenin yazılı metinlerinde
kendilerine uygun alfabeyi kullanması yönünde alınan karar bize gösteriyor ki Kazaklar
arsında alfabe konusunda ciddi sorunlar bulunmaktaydı. Bizim düşüncemizce bu
sorunların temelinde Çarlık döneminden beri Rus-Kazak okulları ve özellikle
İlminskiy’in Orta Asya Türk birliğini koparmak maksadıyla her kavme ayrı alfabe
oluşturma çabaları sonucunda olmuştu. Baytursunoğlu’nun da daha 1896’da Alektorov
ile yaptığı görüşmede İlminskiy’in başını çektiği misyonerlik çalışmalarının gerçek
yüzünü öğrendiğini biliyoruz.
Bolşevik Rusya döneminde, Türk dilleri üzerinde yapılması düşünülen tahribat,
Çarlık dönemine göre daha da şiddeti artırılarak hızlı bir şekilde uygulanmıştır.
Ruslar, 1928’de Türkler için Kiril harfleriyle karışık bir
Latin harfleri sistemini
uygulamaya başlarlar. Rusların önde gelen dil bilginlerinden olan Polivanov,
46
İlminskiy’den bayrağı devr alan kişidir. Polivanov, 1927’de Şark İnkılabı
mecmuasında Rus ve Türk dilleri üzerine ve bilhassa Türk dilinin Rusça’nın tesirinde
nasıl kalabileceği hakkında yazılar yazmıştır. Kiril Latin karışık alfabe hazırlanırken
Türk lehçelerine uygulanan alfabelerin bazı noktalarda bir birinden farklı olmalarına
dikkat edilmiştir. Burada güdülen maksat gün gibi aşikardır; Türk lehçelerini alfabe
bakımından da ayırmak, dil birliğini bozmak. Türkiye’de Latin alfabesi uygulamaya
konduktan sonra, Rus idaresindeki Türklerle, Türkiye Türkleri’nin biraz farklı da olsa
ortak alfabeye sahip olmaları, Türkiye’nin Türkistan’da ve Kafkaslar’da nüfuzunun
hızla artmasına sebep olmuştur. Bu durum Rusları son derece tedirgin etmiştir.
Sonuçta Ruslar, 1940-1941 yıllarında her Türk lehçesi için birbirinden farklı, Kiril
alfabesi uygulamaya başlamışlardır. Latin alfabesi ile yazılan kitaplar toplatılarak
imha edilmiştir. İşin en kötü tarafı ise her Türk cümhuriyetinde farklı bir alfabenin
kabül edilmesi ve kullanılması olmuştur.
Yukarıda belirttiklerimizi kısaca bu şekilde özetleye biliriz:
“Çarlık Rusyası
Достарыңызбен бөлісу: